benim dediğim önceki yıldızlar



BENİM DEDİĞİM ÖNCEKİ YILDIZLAR

Biribiri ardınca söylenip geride bırakılmış, 
hiç tutulmamış,
 dahası unutulmaya yüz tutmuş sözlerden biri gibi, ucundan asılı kalmış sallanıp duran sarımtırak yaprak gibi 
savrulup duruyorum zamanda
 ve mekanda, 
varlıkta 
 ve boşlukta.

Varlığımın veremedeği hissiyattan olsa gerek her bir yanım parça parça izler taşıyor önceden benim dediğim yıldızlardan. 
Fakat artık yıldızlar da yetmiyor bana. Gözlerim yerde birilerinin gölgesini yokluyor. 
Varlığını gözlüyor. 
Aradığım hangi ben? 
Ruhumu sarıp sarmalayan o boşluk neyle dolacak? 
Ruhumun sancılı sürgünü hangi bahar dinecek?
Kaç yıldırım düşecek, mimozalar kaçıncı kez açacak? 
O çocuğun uçurtması kaçıncı kez ağacın yapraklarına takılacak? 
Balıkçıların oltaları kaçıncı kez en uzağa atılacak? 
Akreple yelkovanı bu denli kızdıran yarış ne zaman son bulacak.

Ardımda bıraktığım, 
giderken kalbimin her bir yanından bir parça koparıp bıraktığım, 
vazgeçtiğim, 
vazgeçtiğimi kader diye adlandırdığım
umduğum, 
umduğumu gelecek diye beklediğim
hayal kırıklıklarım,
zihnimin zedelenmiş, silik ama sızısını her zerremde hissettiğim
ruhumu çepeçevre saran âdeta 
canlı birer varlık gibi 
karşıma dikilen 
bu hisler.
 
Tutunan
tutunduğu dalı kopan,
bir eldir uzanan
uzanan eli tutan,
 yetinen,
 yetindiğiyle şükreden, 
şükrünün içinde
kan damarları,
fersiz, zamansız gözler
yamalanmış düş kırıklıkları.

Anlamadım, her düşüşümde beynime üşüşmeyi bekleyen geri bırakılmışlıkları anlayamadım. 
İkna edemedim kendimi, hayatın ikili yol ayrımlarından oluştuğuna.
Bir yanımın tamamlanamayacağına.
Yol ayrımlarının adamın dizlerini çökerttiğine inanmadım.
Adamı 
inciteceğine inanmadım.
öylece acı içinde kalmasına inanmadım.
kendi kendine söylediği yalanlarda boğulacağına inanmadım.

Tek bildiğim
yol ayrımlarını yaptığım yerlerde 
bastırılmış bir kalp ve ruh sızısının her daim benimle olduğu.

Yaralananın ben olduğuma 
düştüğümde dizlerimin kanayacağına
kendini doğrultmanın
diriltmenin
en zoru olacağına inanmadım.

İçine içine akan gözyaşlarımın bir gün içime sığmaz olduğunda çıkış yolunu bulamayacak olduğuma
ancak yara bantlarıyla barıştığımda geçinilebilir bir insan olabildiğime inandım.

Yaşamakla yaşamak arasındaki köprülerin birer birer yıkıldığına, 
ismimin ne kadar bilinirse o kadar silikleştiğine
yaşanılabilme ihtimali olmuş olanlarla nasıl barışmaya çalışıyorsam
her seferinde yarayı kanatmaktan başka bir şey olmadığına,
ihtimallerin duygularımı sömürmekten ibaret olduğuna
inandım.

Bir olana
yusufu zindandan çıkarana
yakubun güzel sabrına
meryemin seçilmişliğine
yunus peygamberin tövbesine inandım.

Var edene, 
Var edenin var ettikleriyle beraber olduğuna inandım.

İnanmak, varlığımdır. Varlığım, inandıklarımdadır. 

La ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimin.


Yorumlar