Örgüler zamanın akışını temsil eder.


"Örgü yapan biri bana şöyle demişti: 'Örgüler zamanın akışını temsil eder. Sarılırlar, dolanırlar, bazen çözülürler, koparlar. Bu zamandır." ¹
Her yaşanana rağmen değil her kayıpla, her kazançla, her mutluluk ya da her acıyla birlikte yine de akar zaman. 


Yaşadıklarımız boğazımızda bir düğüm gibi kaldı, zaman geçiyor. Her bela ve musibet elbette içinde almamız gereken bir dersi barındırır. İmtihanın büyüklüğü karşısında düşüncelerimin, inancımın bunu sabırla atlatmaya yetip yetmeyeceğini sorguluyorum. Bu dünyayı, bana verilen insanları emanet olarak görme bilinci zihnimde ilk anlarda belirdi mi? Zorluklar karşısında bir şey yapamadığımı düşünürken duanın gücünü ne kadar fark ediyordum? Rahat zamanımda ne kadar dua etmiştim ki zor zamanımda da utanmadan Rabbime el açabileydim? Yine de insan O'na dönmeliydi. Yanı başındaki Rabbi 'ol' demeden taş yerinden oynar, yaprak kıpırdar mıydı? Mucizeler yaratan oydu, taşın içinden suyu çıkaran da oydu, ayı ortadan ikiye ayıran da. Kaybedilen insanlar yüreğimizi delerken Rabbimden imtihanı sabırla atlatabilmeyi nasip etmesini istedim. Çok sevdiğim amcamın gözlerinin içine baktığımda iki kelimeyi bir araya sesim titreye titreye zor getirdim, utandım, nasılsın diye sormaktan. Bir keresinde babamın okul yıllarından kalma bir siyer kitabı bulmuştum. Bir paragrafı aklımdan hiç çıkmıyor: 
 "Ey insanlar, geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayanlar ölür, ölen fena bulur. Olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter. Çocuklar doğar. Analarının babalarının yerini tutar. Sonra hepsi mahvolup gider. Vukuatın ardı arası kesilmez, hemen birbirini kovalar. Kulak tutunuz. Dikkat ediniz. Gökte haber var. Yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir yaygın eyvan. Gökyüzü bir yüksek tavan. Yıldızlar yürür. Denizler durur. Gelen kalmaz. Giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar? Yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar? Yemin ederim. Allah'ın indinde bir din vardır ki; şimdi bulunduğunuz dinden daha sevgilidir. Ve Allah'ın bir gelecek Peygamberi vardır ki; gelmesi pek yakın oldu. Gölgesi başınızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye O'na iman edip de o dahi ona hidayet eyleye. Vay o bedbahta, kim O'na isyan ve muhalefet eyleye. Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere. 
 Ey cemaat! Hani, aba ve ecdad? Hani müzeyyen kaşaneler ve taştan haneler yapan Ad ve Semud? Hani, dünya varlığına mağrur olup da kavmine 'Ben, sizin en büyük Rabbinizim' diyen Firavun ile Nemrud? Onlar size nisbetle daha zengin ve kuvvet, kudretce sizden üstün değil midirler? Bu yer, onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yakılıp ıssız kaldı. Yerlerini yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet etmeyin. Onların yoluna gitmeyin. Her şey fanidir. Baki ancak Cenab'a Hak'dır ki, birdir, şerik  ve naziri yoktur. Tapacak ancak O'dur. Doğmamış doğurmamıştır. Evet gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm ırmağının girecek yerleri var, ama çıkacak yerleri yoktur. Büyük küçük hep göçüp gidiyor. Giden geri gelmiyor. Cezmettim ki kamuya olan bana da olacaktır."²
 Geçmiş ve dahi gelecek insanın yaşama bakışıyla kıvam almakta. Kum saatinde yukarıdan aşağı düşen her kum tanesi onu nasıl değerlendirdiğinize bağlı olarak bir boşlukta kayıp olabilir yahut havada asılı durmaktan asıl varacağı yere doğru da akabilir, geçici olandan kalıcı olana. Bundan hayrın da şerin de ondan olduğunu, her verilenin imtihan olduğunu, varlıkla da yoklukla da imtihan olunduğumuzu, rahatlıkta da zorlukta da razı olmamız gerektiğini yeniden hatırlamak. Unutuyoruz çünkü. Unutuyoruz ve bir kaosun içinde sürüklenip yolumuzu da yönümüzü de kaybediyoruz. Yaşadığımız acının altında ezilip kalmamız, yeniden doğrulamayışımız bu yüzden. 
Çok sahiplendik bu dünyayı. İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su demiyor muydu Necip Fazıl? 

¹your name, makoto shinkai
²Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, c.1, s.72










Yorumlar